Türkiye’nin güney illerinde ortaya çıkan ve arkasında büyük bir enkaz bırakarak ilerleyen yangınlarda son yıllarda giderek artan iklim krizinin etkilerini gözlemledik. Tüketim ve üretim biçimlerimiz başta karbon ve su ayak izimiz olmak üzere çevresel ölçekte birçok canlı ve cansız unsuru etkiliyor. Dünyanın en büyük tüketim hacimlerinden birini oluşturan et endüstrisi ise ne yazık ki sektöre endüstriyel üretim biçiminin hakim olması sebebiyle yüksek miktarda karbon ve su ayak izine neden oluyor. Öte yandan, mevcut politikalar ve ekonomik sistem nedeniyle doğayla en uyumlu üretim biçimlerinden biri olan göçebe hayvancılık toplumsal ve ekonomik anlamda giderek marjinalleştiriliyor; toplulukların yaşam ve üretim alanları olan meralara ve göç yollarına erişimleri engelleniyor ve olumsuz etkileri iklim krizi ile katlanarak artan yanlış politikalar nedeniyle bu alanlar yok oluşa doğru gidiyor.
Bu yaz bir kez daha yüzleştiğimiz yangınlar sürecinde yüzyıllardır atalarından miras kalan göç geleneğini devam ettirmeye çalışan, doğa ile uyumlu üretim yapan, yurtları bildikleri meralar ve ormanlarda yangınla mücadele eden Sarıkeçili Yörükleri ile tanıştık. Çıkan yangınların geniş orman arazilerini yok ettiğini, topluluğun mensubu birçok ailenin kış yurtlarının ve otlatma sahalarının da büyük zarar gördüğünü veya tamamen yok olduğunu öğrendik.
Yüzyıllardır kışları Mersin ili sınırları içerisinde Akdeniz kıyılarını, yazları Torosların yüksek yaylalarını yoldaş saydıkları hayvanları ile kendilerine yurt edinen Sarıkeçili Yörüklerinin, keçilerinin ve meralarının yaşamı tehdit altında. Bunu yangınlar sürecinde ve sonrasında net bir şekilde gözlemledik. Sarıkeçililer şu günlerde yayladalar fakat kış mevsiminin yaklaşmasıyla güneye, Mersin’e, yangının hasara yol açtığı alanlara doğru göçe çıkacaklar; meralarının yok olduğu yerlerde keçileri için verimli otlaklar bulmanın gayesine düşecekler.
Unutmamak gerekir ki, Mersin ile Konya illeri arasındaki göç yolları üzerinde yer alan doğal alanların yaşamı ve korunması Sarıkeçililerin göçebe hayvancılığı geleneksel biçimiyle, hareketli sürülerinin meralarda özgürce otlayabildiği hali ile, sürdürebilmelerine bağlı. Yolda Girişimi’nin (@yoldainitiative) yürüttüğü bilimsel araştırmaların da gösterdiği gibi, ancak o zaman bu eşsiz alanlar sürülerin kilometrelerce taşıdığı tohumlar ya da göç yolları ile yarattıkları ekolojik koridorlar sayesinde yaşamaya ve korunmaya devam edebilir. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda yaşanan orman yangınları göçebe hayvancılığın ormanların sağlığı ve korunması noktasında ne denli elzem olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Biz de Çiftçiden Eve ekibi olarak elimizi taşın altına koyuyoruz ve Sarıkeçililer yürümeye devam etsin diye harekete geçiyoruz. İnsan sağlığı ve yaşamın garantisi için, doğal yaşam alanlarında ürettikleri, besleyici değeri çok yüksek, sağlıklı ve güvenilir gıdaları kentlerde yaşayan türeticilerle buluşturmaya çalışan Sarıgeççi (@sarigecci) ile kurduğumuz kurumsal iş birliğini paylaşmaktan ötürü mutluluk duyuyoruz. İlerleyen günlerde iş birliğimizin detaylarını paylaşacağız.
Hepimizin destekleri ile doğal yaşamın korunması ve sağlıklı, adil, temiz ve geleneksel üretim biçimlerinin yaygınlaşması mümkün.
? Keçi Fotoğrafı: Cem Türkel, Yolda Girişimi